26 Mart 2010 Cuma

"Hz. İsa Öldü" Diyenler Büyük Bir Yanılgıdadırlar

Tarih boyunca pek çok peygambere olduğu gibi, iman etmeyenler Hz. İsa'ya da çeşitli tuzaklar kurmuş ve onu öldürmeye kalkışmışlardır. Ancak Allah, inkar edenlerin Hz. İsa'ya kurdukları tuzakları bozmuş, Hz. İsa'yı öldürememişlerdir. Hz. İsa Allah Katına yükseltilmiştir ve -Hıristiyanların da bekledikleri gibi- Allah'ın takdir ettiği zaman geldiğinde yeniden dünyaya gelecektir. Hz. İsa, Yüce Allah’ın insanları doğru yola çağırmakla görevlendirdiği seçkin bir elçisidir. Hz. İsa’yı diğer peygamberlerden ayıran özelliklerinden en önemlisi onun ölmemiş, Allah Katına yükseltilmiş ve yeryüzüne tekrar geri dönecek olmasıdır. Ancak Hz. İsa’nın yeniden yeryüzüne gelmesi ile ilgili yapılan tartışmaların, gün geçtikçe artması beraberinde birçok iddia ve soruyu da getirmektedir. Bu nedenle yazımızda, Hz. İsa’nın yeniden dünyaya dönüşü konusunda yapılan yanlış bilgilendirme ve yönlendirmeleri Allah’ın izniyle düzeltmek amaçlanmıştır. Hz. İsa’nın Biyolojik Ölümü Henüz Gerçekleşmemiştir Maide Suresinin 117. ayetinde geçen “...Beni vefat ettirdiğinde (teveffeyteni) üzerlerindeki gözetleyici Sendin...” ifadesindeki vefat ettirmek kelimeleri bazı kişilerin iddia ettiği gibi biyolojik bir ölüm değildir. Vefat ettirmek, her zaman biyolojik olarak insanın ölümü manasında kullanılmamaktadır. Örneğin bu ayette "vefat ettirme" olarak tercüme edilen kelimeyle, Enam Suresi'nin 60. ayetinde kullanılan kelime aynıdır. Ancak "Vefat" kelimesinin Arapça karşılığı Türkçe'de kullanılan ölüm anlamından farklı anlamlar taşımaktadır. “Sizi geceleyin vefat ettiren (teveffakum) ve gündüzün "güç yetirip etkilemekte olduklarınızı" bilen, sonra adı konulmuş ecel doluncaya kadar onda sizi dirilten O'dur...” (Enam Suresi, 60) Bu ayetten de anlaşılacağı gibi, Allah uyuyan insanın da canını almaktadır, ama bu haliyle insan bildiğimiz manada ölmüş olmaz. Teveffa kelimesinin, uyku manasında kullanıldığını söyleyenlere göre -ki çoğunluk bu görüştedir- ayetin tefsiri "Seni uyutacağım" şeklindedir. Sonuç olarak Hz. İsa'nın uykudakine benzer bir duruma sokularak Allah Katına yükseltildiğini, olayın bildiğimiz ölüm olmadığını, sadece bu boyuttan bir ayrılış olduğunu söyleyebiliriz. (En doğrusunu Allah bilir.) Hz. İsa geldiğinde Hz. Mehdi ile birlikte, yaşadıkları tüm zorluklara; kendilerine yardımcı olunmamasına ve hatta onlara karşı olumsuz faaliyetler yürütülmesine rağmen, Allah'ın izniyle gerçek İslam ahlakını tüm dünyaya hakim kılacaktır. Hz. İsa’nın Yeniden Geleceğini Düşünmek İslam’a Aykırı Değildir Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Ahzab Suresi'nin 40. ayetinde de bildirildiği gibi Peygamber Efendimiz (sav), "Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur." ve Hz. İsa'nın ikinci kez yeryüzüne gelecek olması -bazı kimselerin öne sürdüğü gibi- bu gerçeği değiştirmez. Hz. İsa, Hz. Muhammed (sav)'den sonra gönderilen bir peygamber olarak değil, Hz. Muhammed (sav)'in şeriatını devam ettirecek ve dünyaya Allah’ın izniyle din ahlakını hakim kılacak bir elçi olarak gelecektir. Hz. İsa'nın ikinci kez gelişiyle İslam ahlakının hakim olacağı bir hadiste şöyle bildirilmiştir: "İslam'dan başka (hiçbir dini) kabul etmeyecek... Din müçtehid (yol gösteren) olacak... Allah'tan başka hiçbir kimseye ve hiçbir şeye ibadet edilmeyecek..". (Ruhu'l Meani, 7/60) Hz. İsa ile İlgili Kütüb-ü Sitte'de Yer Alan Bazı Hadisler Sahih-i Buhari Said ibnu'l, Müseyyeb, Ebû Hureyre (ra)'den şöyle dediğini işitmiştir: Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, muhakkak ileride Meryem oğlu İsâ sizin içinize adaletli bir hakem olarak inecektir. O zaman o, salibi kıracak, domuzu öldürecek (domuz eti yemenin haram olduğunu bildirecek), cizye vergisini kaldıracak, mal o kadar çoğalacak ki, hiçbir kimse mal kabul etmeyecek. Nihayet bir tek secde, dünyâ ve dünyadaki herşeyden daha hayırlı olacaktır." (Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Hadis No: 1018, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1986, c. 6, s. 532) Sahih-i Müslim Cabiru'bnu Abdillah (ra) şöyle demiştir: Peygamber (sav)'den işittim, buyuruyordu ki: "Ümmetimden bir taife kıyamet gününe kadar hak üzerinde mukatele (mücadele) ederek muzaffer olmakta devam edecektir." Nihayet Meryem oğlu İsa iner ve Müslümanların emiri ona: "Gel, bize namaz kıldır," der. Bunun üzerine İsa: "Hayır, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olarak sizin bir kısmınız diğer bir kısım üzerine emirlersiniz," der. Hz. İsa Gökyüzünde Değil, Zamandan ve Mekandan Bağımsız Ayrı Bir Boyutta Yaşamaktadır Hz. İsa’nın Allah Katına yükseltilmesini bizim bağımlı olduğumuz zaman ve mekan kavramları ile değerlendirmek son derece yanlış olacaktır. Belirtilmelidir ki, Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltilmesi ile kasıt, Hz. İsa'nın bilinen anlamda gökyüzünde yaşamaya başlaması değildir. Hz. İsa'nın yükseltilmesinden kasıt, Allah'ın Hz. İsa'yı zamandan ve mekandan bağımsız ayrı bir boyuta almasıdır. (En doğrusunu Allah bilir.) Hz. İsa Ölümsüz Değildir Bazı kimseler, Enbiya Suresinin 34. ve 35. ayetlerinde bildirilen “… hiçbir beşere ölümsüzlüğü vermedik…” ve “Her nefis ölümü tadıcıdır…” ifadelerine dikkat çekerek Hz. İsa’nın da ölmüş olduğunu öne sürmektedir. Ancak ayetlerde Allah'ın Hz. İsa'yı inkar edenlerin kurduğu tuzaktan koruyup kurtardığı bildirilmiştir. Bu ise, elbette Hz. İsa’nın ölümsüz olduğu anlamına gelmemektedir. Unutulmamalıdır ki “O, yalnızca bir kuldur…”(Zuhruf Suresi, 59) ayetiyle bildirildiği gibi, Hz. İsa da Allah'ın yarattığı bir kuldur ve herkes gibi ölümlüdür. Din Ahlakını Hakim Kılmak için Neden Hz. Muhammed (sav) Değil de, Hz. İsa Gönderilmektedir? Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), yaşamı boyunca Allah yolunda tüm insanlığa örnek bir mücadele sergilemiş ve Allah'ın takdir ettiği süre dolduğunda ise, diğer birçok peygamber gibi ömrü sona ermiştir. Hz. İsa için ise, Allah farklı bir kader takdir etmiş ve onun yeniden yeryüzüne döneceğini vadetmiştir. Bu Rabbimiz'in takdiridir ve şüphesiz büyük hikmetleri vardır. Hz. İsa'nın yeniden gelecek olmasının hikmetlerinden biri ise (en doğrusunu Allah bilir), Hıristiyanların ve Yahudilerin içinde bulundukları durumdan ancak bu şekilde kurtulabilecek olmalarıdır. Bilindiği üzere, Hıristiyanlar, Hz. İsa'nın ardından peygamberlerini ilahlaştırma sapkınlığına düşmüşler (Allah’ı tenzih ederiz) ve dinlerini tahrif etmişlerdir. Hıristiyan dünyasının söz konusu tüm sapkın inanışlardan arınarak gerçek din ahlakına ve son hak din olan İslam'a yönelmeleri için Hz. İsa'nın gelmesi bu nedenle büyük önem taşımaktadır. Hz. İsa’nın Gelişine İnanmak, Hıristiyanlığı Savunmak Anlamına Gelmez Hz. İsa, Allah Katında övülmüş, seçkin kılınmış, mübarek bir peygamberdir. Üstün ahlakı ve derin imanı tüm müminler tarafından saygıyla anılmakta ve örnek alınmaktadır. Hz. İsa'nın ahlakını övmek, böyle kutlu bir insanın yeniden dünyaya gelecek olmasından heyecan duymak, bu gerçeği tüm iman edenlere müjdelemek, güzel tavır örnekleridir. "Hıristiyanlığa destek vermek olur" gibi akıl ve mantık dışı bir mazeret öne sürerek, Hz. İsa'nın geleceği gerçeğini göz ardı etmeye çalışmak kesinlikle makul bir davranış değildir. Ayrıca belirtilmelidir ki, Hz. İsa yeniden dünyaya geldiğinde, Kitap Ehli'nin sapkın inançlarını ortadan kaldıracak, insanları Allah Katında hak olan dine yani İslamiyet'e çağıracak, Kuran'la ve sevgili Efendimiz (sav)'in sünnetiyle hükmedecektir. Bu gerçek bir hadiste şöyle müjdelenmiştir: “Kırk (40) yıl Allah'ın Kitabı ve benim sünnetimle hükmeder, vefat eder.”(Kitab ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy il Ahir Zaman, s. 92) Hz. İsa’nın Ölmediği ve Tekrar Yeryüzüne Geleceği İnancı Hıristiyanlığa Ait Tahrif Edilmiş Bir İnanç Değildir Hz. İsa'nın Allah Katına yükseltilmesi konusunda Hıristiyanların, üçleme ve Hz. İsa'yı sözde ilahlaştırma (Allah’ı tenzih ederiz.) gibi sapkın inançlarından kaynaklanan birtakım yanlış yorumları bulunmaktadır. Hıristiyanların bu yorumları dejenere edilmiş, gerçek din ahlakına uygun olmayan yorumlardır ve Kuran’da bu dejenere olmuş inanç ve hükümlerin hangileri olduğu belirtilir. Ancak Hıristiyanların Hz. İsa'nın tekrar yeryüzüne geleceğine dair inançları Kuran'da açık ve net olarak pekiştirilmiştir. Eğer Hz. İsa'nın yeniden yeryüzüne dönecek olması Hıristiyanların tahrif edilmiş inançlarından biri olsaydı (ki bu doğru değildir), hiç şüphesiz diğer tüm sapkın inanışlarda olduğu gibi bu da Kuran'da bildirilirdi. Hz. İsa’nın Yeniden Gelişi ile İmtihan Ortamı Ortadan Kalkmış Olmaz Yüzlerce yıl önce Allah Katına yükseltilmiş kutlu bir şahsın yeniden dünyaya geri gelmesine tanıklık edilecek olması, kuşkusuz tüm müminler için büyük bir şereftir. Ancak elbette bu, imtihan ortamını ortadan kaldırmış olmaz. Bazı kesimler tarafından zannedildiği gibi, Hz. İsa'nın dönüşü tüm insanlar tarafından hemen kabul edilmeyebilir. Hz. İsa, özellikle inkar edenler, gerçek din ahlakını yaşamayanlar veya imanen zayıf olanlar tarafından şüphe ile karşılanabilir. Unutulmamalıdır ki tarih boyunca gönderilen peygamberlerin pek çoğu insanları imana davet edebilmek için onlara Allah'ın dilemesiyle pek çok mucizeler göstermişlerdir. Ancak gördükleri mucizeler karşısında insanların büyük bir kısmı iman etmemiş, tam tersine daha da kibirlenmiş ve inkarlarında direnmişlerdir. Dolayısıyla bazı insanların iddia ettiği gibi Hz. İsa'nın gelişi gibi büyük bir mucizenin gerçekleşmesiyle, imtihan ortamının ortadan kalkması kesinlikle söz konusu değildir. Hz. İsa’yı Beklemek İman Edenleri Şevklendirir Hz. İsa’yı beklemenin iman edenleri tembelliğe sürükleyeceğini düşünen bazı kimselerin bu iddialarının tam tersine, Allah'ın insanlara bir elçi gönderecek olması samimi olarak iman edenler için çok önemli bir şevk konusudur. Gönülden iman eden bir kişi, elçinin geleceği ortam için elinden gelen en iyi ve güzel hazırlığı yapması gerektiğini bilir. İmani bir heyecan ve aşkla hem kendisini hem de çevresini bu kutlu olaya hazırlar. Tembellik ve şevksizlik ise imani zayıflığı olan kişilerin özellikleridir. Sonuç: Hz. İsa Yeryüzüne Yeniden Geldiğinde Her Tavrıyla Hikmetli ve Benzersiz Olacaktır Hz. İsa'nın gelişi ve bu kıymetli peygamberi görebilmek, tüm insanlık için çok büyük bir nimet, Rabbimiz'den çok büyük bir lütuftur. Onun doğumu, hayatı, Allah Katına alınışı ve yeryüzüne ikinci kez gelişi gibi, bu gelişten sonraki hayatı da Allah'ın izniyle mucizelerle dolu olacaktır. Tüm insanlar onun üstün ahlakına ve benzersiz aklına hayran olacaklardır. Onun söylediği her söz, her hareket hikmetli, aldığı her karar Allah'ın ilhamı ile isabetli olacaktır. Hz. İsa hakkındaki tüm bu gerçekler, samimi olarak iman edenlerin bu önemli konuyu bir kez daha düşünmeleri ve vicdanlarının sesini dinleyerek maddi manevi gerekli tüm hazırlıkları yapmaları için önemli birer hatırlatmadır. Bu hatırlatmaya uyanlar, Allah'ın izniyle, bu kutlu elçi yeniden yeryüzüne geldiğinde -sevgili Peygamberimiz (sav)'in müjdelediği gibi- kendisinin yardımcısı ve destekçisi olma şerefine erişmeyi umabilirler. Hiç şüphesiz bu, gönülden iman eden tüm Müslümanların duasıdır.
Devamını okuyun...>>

İstanbul'a Dikilen Bayraklar Hz. Mehdi'nin Çıkış Alameti mi?

Ahir zamanda nüzul edecek olan Hz. İsa ile birlikte tüm dünyaya barış ve adalet getirecek olan Hz. Mehdi’nin çıkacağı yerin Medine, Horasan, Kudüs veya Şam olduğuna dair pek çok değişik rivayet bulunmaktadır. Ancak özellikle Peygamber Efendimiz (sav)’in hadislerinde ve İslam alimlerinin açıklamalarında, Hz. Mehdi’nin çıkacağı yer konusunda üzerinde daha çok durulan bir şehir bulunmaktadır: Konstantiniyye yani İstanbul… Hadislerde ve İslam alimlerinin açıklamalarında vurgulandığına gore Hz. Mehdi ahir zamanda Allah’ın izniyle İstanbul’u manen fethedecek ve bayrağını denizin kenarına dikecektir. Bugün İstanbul’un çeşitli bölgelerinde dikilen bayraklar, bu hadislerin işari anlamda gerçekleştiğinin habercisi niteliğinde olabilir mi? (En doğrusunu Allah bilir.) İstanbul, hem dünya coğrafyasındaki konumu ve tarihsel önemi açısından, hem de Peygamberimiz (sav)'in ahir zamanla ilgili hadislerinde belirttiği kutlu, bir o kadar da önemli bir şehirdir. Peygamber Efendimiz (sav)'in hadis-i şeriflerinde ve pek çok İslam aliminin eserlerinde de yer aldığı üzere, Allah, ahir zamanın (dünyanın son döneminin) bu büyük karmaşası içindeki insanları kurtuluşa ulaştıracaktır. Din ahlakına göre yaşamayan kişileri doğru yola davet etmek için, "Mehdi" (doğruya götüren) sıfatını taşıyan üstün ahlaklı bir kulunu vesile kılacaktır. Hadis-i şeriflere ve İslam büyüklerinin eserleri gibi itibarlı kaynaklara baktığımızda, Hz. Mehdi'nin çıkış yeri olarak İstanbul’un müjdelendiğini görürüz. İstanbul'a dikkat çekilen bu kaynaklardan bazıları şöyledir: Nuaym bin Hammad, Ebu Cafer'den şöyle rivayet etmiştir; "…Uzak yerlerdeki askerleri Hz. Mehdi'ye biat edecek. Zulümü ve zalimleri engelleyecek, ülkeler düzelecek, Cenab-ı Hak kendisine İstanbul'u fethettirecektir." (Ukayli “En-Necmu’s-sakıb fi Beyanı Enne’l Mehdi min Evladı Ali b. Ebi Talib Ale’t-Temam ve’l kamal”) "Allah Konstantiniyye'yi (İstanbul'u) çok sevdiği dostlarının eliyle fethedecek... Onlardan hastalığı ve üzüntüyü kaldıracak."(Kıyamet Alametleri, sf. 181) Fatih Sultan Mehmet’in Hz. Mehdi’ye Derin Saygısı ve İstanbul’u Fethi Osmanlı tarihini incelediğimizde Mehdiyet konusunun 600 yıl hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu zamanında da büyük önem taşıdığı görülmektedir. Hz. Mehdi’ye derin saygı duyan Osmanlı hükümdarlarından biri de Fatih Sultan Mehmet’tir. Fatih Sultan Mehmet, Mehdiyet konusuna çok önem vermiş, İstanbul’u fethetmeyi ancak Hz. Mehdi’nin İstanbul’u manen fethedeceğine ikna olduktan sonra kabul etmiştir. Bu durum bir kaynakta şöyle aktarılmaktadır: "Hazret-i Sultan Mehmed Fatih'i İstanbul'un fethi meselesinde en ziyade teşvik eden ve 'Fatih' ünvanına layık bir kisveye bürünmesinde ihtimam ve himmetini esirgemeyen kişi elbette ki 'Akşeyh' namıyla ma'ruf Akşemseddin Hazretleri (1390-1459) idi. Akşeyh, fethin hem maddi hem manevi, iki yüzü olduğunun farkındaydı. Çünkü Fahr-ı Alem (asm)'dan rivayet edilen hadis-i şerifler hem komutan ve askerlerden müteşekkil bir ordunun İstanbul'u fethinden, hem de silahsız, kan dökmeden; tevhid, tesbih, tahmidlerle, vuku bulacak; Al-i Beytten bir mübarek zatın kumandasındaki manevi bir ordunun İstanbul'u fethinden haber veriyordu. Buna binaen Akşeyh; İstanbul'un, geleceği hadislerle sabit olan Hz. Mehdi eliyle ikinci kez fethedileceğini gayet iyi biliyordu. Devrin ulemasının hadislerin ifadesinden yola çıkarak Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethedemeyeceğini söylemelerine mukabil, Akşeyh bir değil, 'iki fetih' vuku bulacağından hareketle, ulemanın bu yöndeki itirazlarına karşı çıkıyor ve mütemadiyen Sultan Mehmed'e fetihname denebilecek müjdeli mektuplar yazıyordu. "İstanbul'u önce Mehmed fethedecek, sonra İstanbul ehl-i salibin (Haçlılar) eline geçecek, daha sonra da Hz. Mehdi İstanbul'u tekrar fethedecek" diye devrin ulemasına cevap veriyordu.( Risaletü'n- Nuriye, Akşemseddin, A. İhsan Yurd, İstanbul, 1972) İşte hadislerle sabit olan ve Akşeyh'in de müjdelediği ikinci fethin kumandanı Hz. Mehdi ve yine hadisin ifadesi ile "hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmeyen" kahraman askerlerden müteşekkil nurani ordusu, evvelemirde (ilk önce) kalplerdeki Ayasofya'nın kapılarını açacak ve fethin sembolünün ibadete açılması ile ikinci fetih gerçekleşecek.”( Ahmed Muhsin Meriç; "Akşeyh'in Nurlu Müjdesi Ve İkinci Fetih", 25. 05. 2000) İstanbul’un Manen Fethedilmesi Hz. Mehdi, Allah'ı inkar eden (Yüce Allah’ı tenzih ederiz) düşünce sistemlerine (materyalizm, Darwinizm, ateizm gibi) karşı etkili bir fikri mücadele yürütecek ve galip gelecektir. Böylece, insanlığın uzun süredir aramakta olduğu huzur ortamını getirecek olan İslam ahlakını tüm dünyaya tanıtırken; tüm bunları tek bir damla kan akıtmadan, ılımlı, barışçı ve akılcı yollarla yapacak olan kutlu bir şahıstır. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisinde Hz. Mehdi’nin bu özelliğini şöyle vurgulamıştır: "Ümmet bal arılarının beyleri etrafında toplanması gibi Hz. Mehdi'ye sığınırlar. O daha önce zulümle dolu olan dünyayı adaletle doldurur, insanlar Asr-ı Saadet dönemine adeta geri döner, uykuda olan uyandırılmaz ve bir damla bile kan akıtılmaz." (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 11) İstanbul'un Hz. Mehdi tarafından manen fethedilmesi de bu anlamda değerlendirilmelidir. Hadislerde bildirildiğine göre İslam ahlakını sonradan oluşturulan hurafelerden ve yanlış geleneklerden temizleyecek olan Hz. Mehdi’nin ilmi mücadelesinin sonucunda toplumun büyük çoğunluğu İslam ahlakının uygulayıcısı, savunucusu ve destekçisi olacaktır. Allah’ı inkar eden (Yüce Allah’ı tenzih ederiz) materyalizm, Darwinizm ve ateizm gibi sapkın felsefelerin gücü kalmayacak, Yüce Allah’ın izniyle bu felsefeler taraftar bulamayacak hale gelecektir. Başta İstanbul olmak üzere ülkemizde ve tüm dünyada yaşanacak olan bu imana yöneliş, İstanbul’un manevi olarak fethinin Hz. Mehdi tarafından gerçekleştirildiğinin de bir müjdesi olacaktır. (En doğrusunu Allah bilir) Ancak İstanbul’un manen fethedildiğini ve Hz. Mehdi’nin çıkışının gerçekleştiğini müjdeleyecek başka alametler de vardır. Bunlardan biri de Hz. Mehdi’nin İstanbul’a bayrağını dikecek olmasıdır. Hz. Mehdi Bayrağını İstanbul’a Dikecektir Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisinde Hz. Mehdi'nin bayrağını, Konstantiniyye yani İstanbul'a dikeceğini şöyle haber vermiştir: "Konstantiniyye'nin fethi sırasında, sabah namazı için abdest alırken bir bayrak dikecek, deniz ikiye ayrılarak su kendiliğinden uzaklaşacak ve açılan yolu takibeden Hz. Mehdi, karşı kıyıya geçecektir. Sonra bir bayrak daha dikecek ve diyecek ki "Ey insanlar, ibret alınız. Deniz ben-i İsrail'e nasıl yol verdiyse, bize de öylece yol verdi" ondan sonra, hepsi tekrar, tekrar tekbir getirecek ve 12 tekbirle, şehrin 12 burcu da düşecektir." ("El-Kavlü'l Muhtasar fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar", s. 57) Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in bu hadisi, içinde yaşadığımız dönemde önemli bir konuyu vurgulamaktadır. Kuran-ı Kerim’de ve Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde ahir zaman ve ahir zaman şahısları ile ilgili işari manada birçok müjde bulunmaktadır. Bu nedenle bu hadisi de işari anlamda değerlendirdiğimizde önemli bir müjdeyle karşılaşılmaktadır. Bugün İstanbul’un dört bir yanına baktığımızda halihazırda dikilmiş olan Türk bayraklarının mevcut olduğunu görürüz. İstanbul’da dikilmiş olan bu bayraklar, hadisin işari manadaki bir karşılığı olabilir. (En doğrusunu Allah bilir) Hz. Mehdi’nin geliş alametlerinin büyük çoğunluğunun gerçekleştiği ve bu kutlu şahsın zuhurunun Allah’ın izniyle yaklaştığı içinde yaşadığımız ahir zamanda, bu hadisin de işari manada gerçekleşmiş olması kuvvetle muhtemeldir. SONUÇ: Hz. Mehdi’nin Yüzyıllardır Beklenen Zuhuru Gerçekleşti mi? "...Dünyanın ömründen sadece bir gün kalsa bile, Allah benim Ehl-i Beytim'den bir adam gönderecektir. O dünyayı (daha önce) zulümle olduğu gibi adaletle dolduracaktır." (Sünen Ebu Davud, Cilt 14 s. 402) Peygamber Efendimiz (sav)’in verdiği bu haber, iman edenlerin şevk ve heyecanını artıran çok büyük bir müjdedir. İslam dünyası yüzyıllardır; insanların hidayetine vesile olacak, İslam ahlakını yeniden ihya edecek, İslam aleminin üzerindeki karanlıkları dağıtarak Müslümanları bir araya getirecek olan kutlu şahıs Hz. Mehdi’yi beklemektedir. Gerek geçmiş alimlerin gerekse günümüzde ve yakın geçmişte yaşayan İslam alim ve mütefekkirlerinin açıklamalarından ve tariflerinden bu kutlu şahsın zuhurunun içinde bulunduğumuz döneme denk geldiği anlaşılmaktadır. Hadislerde Hz. Mehdi'nin çıkış alameti olarak bildirilen olayların pek çoğunun hicri 1400. yıl olan 1979-1980 yıllarından itibaren aynen ve kısa aralıklarla art arda gerçekleşmesi, bu büyük şahsın vazifeye başlamış olduğunun ve beklenen zuhurunun açık bir göstergesidir. (En doğrusunu Allah bilir.) Unutulmamalıdır ki; Müslümanların önemli bir sorumluluğu da,İslam dininin bidatlardan arınarak aslına dönmesine ve Kuran ahlakının yeryüzüne hakim olmasına vesile olacak Hz Mehdi’yi şevkle beklemektir. Ayrıca Müslümanlar arasında büyük bir birlik sağlayacak böylesine kutlu bir zata zemin hazırlamak ve ona yardımcı olmak için gayret etmektir. . Peygamber Efendimiz (sav), Hz. Mehdi’nin, insanların dünyada ve ahiretteki kurtuluşlarına vesile olacak çok kıymetli bir kimse olduğunu ve ortaya çıktığında, insanların “kar üzerinde sürünerek de olsa ona uymalarını” şu şekilde bildirmiştir: "İbni Ebi Şeybe ve Naim b. Hammad Fiten isimli eserde, İbni Mace ve Ebu Naim ise İbni Mes’ud’dan tahric ettiler. O dedi ki: ... O (Mehdi) arza sahib olur ve kendisinden önce baskı ve zulümle dolu olan arzı adaletle doldurur. Sizden O’na kim yetişirse, kar üzerinde sürünerek dahi olsa gelsin, O’na katılsın. Zira O Mehdi’dir." (Ahir zaman Mehdisinin alametleri, Celalettin Suyuti, sf. 14) Bediüzzaman Said Nursi Hz. Mehdi’nin Çıkacağı Şehirle İlgili Rivayetlerin Farklı Olmasına Açıklık Getirmiştir Bediüzzaman, son saltanat ve Halifeliğin merkezi İstanbul'da olduğu için Hz. Mehdi ile ilgili olayların da bu şehirde gerçekleşeceğini bildirmiştir. Bu konudaki farklı görüşleri de Risale-i Nur’da şöyle açıklamıştır: “Şimdi, Hz. Mehdi gibi eşhasın (şahısların) hakkındaki rivayatın (rivayetlerin) ihtilafatı (farklılıkları) ve sırrı şudur ki: Ehadisi tefsir edenler (hadisleri açıklayanlar), metn-i ehadisi tefsirlerine (hadis metinlerindeki açıklamalarına) ve istinbatlarına (gizli manaları meydana çıkarmalarına) tatbik etmişler (uygulamışlar). Mesela: MERKEZ-İ SALTANAT o vakit Şam'da veya Medine'de olduğundan, vukuat-ı Hz. Mehdiyye veya Süfyaniyye'yi (Hz. Mehdi ve Süfyan ile ilgili olayları) MERKEZ-İ SALTANAT civarında olan Basra, Kufe, Şam gibi yerlerde tasavvur (düşünerek) ederek öyle tefsir etmişler (açıklamışlar).” (Sözler, s. 359) Peygamberimiz (sav)'in hadislerini açıklayan İslam alimleri, o dönemlerde saltanatın merkezi Basra, Şam, Kufe gibi yerlerde olduğu için Hz. Mehdi ile ilgili olayların bu civarlarda gerçekleşeceğini düşünmüşlerdir. Ancak Bediüzzaman, son saltanat ve Halifeliğin merkezi İstanbul'da olduğu için Hz. Mehdi ile ilgili olayların da bu şehirde gerçekleşeceğini bildirmiştir. Değerli İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi bu ifadelerle, ahir zaman ile ilgili rivayet ve açıklamaların daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır.
Devamını okuyun...>>

Mehdi'nin Dış Görünümünün Belirlenmesindeki ve Tanınmasındaki Hayret Verici Detaylar

Günümüzden 1400 sene önce, Peygamberimiz (sav) Allah'ın lütfuyla, kendisinden tam 14 asır sonra yaşayacak bir “hidayet önderi” hakkında olağanüstü derecede hayret verici detaylar vermiştir. Bu hidayet önderi, ahir zamanda ortaya çıkacağı ve tüm yeryüzüne İslam ahlakını hakim kılacağı müjdenenen, tüm Müslümanların büyük bir sevgi, muhabbet ve özlemle beklediği Hz. Mehdi’dir.

Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, kendisinden sonraki asırlarda gerçekleşecek olaylar ya da kişiler hakkında, bu kadar çok ve bu kadar detaylı bilgi verdiği başka hiçbir şahıs yoktur. Hadislerde, Hz. Mehdi ile birlikte, Hz. İsa’nın da ahir zamanda yeryüzüne ikinci kez geleceği ve Deccal'in de ortaya çıkacağı haber verilmiştir. Ancak ne Hz. İsa ne de Deccal hakkında da, Hz. Mehdi kadar hayret verici ve detaylı bilgiler verilmemiştir.

Hadislerde, Hz. Mehdi'nin ahlakı, hayatı ve yapacağı faaliyetler kadar, fiziksel özellikleri hakkında da inanılmaz derecede ayrıntılı tarifler yer almaktadır. Bunların hepsi topluca değerlendirildiğinde, bu özelliklerin herhangi bir insanda tevafuk olarak biraraya gelmiş olamayacağı açıkça anlaşılmaktadır.

Bu durum, aynı zamanda da Müslümanların Hz. Mehdi'yi en doğru şekilde tanıyıp teşhis edilebilmelerinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Zuhuru oldukça yakın bir zamanda gerçekleşecek olan Hz. Mehdi ile karşılaşıldığında, inşaAllah tüm Müslümanlar, Peygamberimiz (sav)'in Hz. Mehdi'nin fiziksel özellikleriyle ilgili olarak yapılan tüm hayret verici detaylı tariflerin doğruluğunu bizzat göreceklerdir.

Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde, Hz. Mehdi'yi tanıtan vücudundaki bu detaylı işaretlerin her biri için, ayrı yer ve koordinat bildirilmiş, her biri için ayrı tanımlayıcı ifadeler kullanılmıştır. Kimisi için BEN, kimisi için İZ, kimisi için İŞARET denmiş, kimisi için MÜHÜR ya da NİŞAN kimisi için YAPRAK, kimisi için İNCİ ya da YILDIZ benzetmesi yapılmıştır.

Bunların yanı sıra, Hz. Mehdi’nin cildinin, saçının ve sakalının rengi, endamı, boyu, vücut yapısının tüm detayları, yüzünün genel hatları, başının ve alnının şekli, burnunun, kaşlarının, dişlerinin nitelikleri gibi tanıtıcı vasıfları da hayret verici şekilde çok ayrıntılı olarak tarif edilmiştir.

Örneğin bir hadiste Peygamberimiz (sav), “Mehdi'nin SAĞ bacağında SİYAH bir İZ olacağını” bildirmiştir. (Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 251)

Ancak dikkat edilirse burada sadece bir izden bahsedilmemiş, bu izin SİYAH olduğu, SAĞ BACAĞINDA olduğu gibi kesin belirleyici detaylar da verilmiştir.

Hz. Mehdi'nin yanağındaki ben ise, hadislerde çok daha farklı kelimelerle anlatılmıştır:
Hz. Mehdi'nin yanağında, İNCİYİ ANDIRAN ve BİR YILDIZ GİBİ yüzünü AYDINLATAN BİR İŞARET vardır. (Muhammed B. Resul Al-Hüseyni El Berzenci, "Kıyamet Alametleri" Pamuk Yayınları, Trc: Naim Erdoğan)

Burada da sadece “ben” kelimesi kullanılmamış, bu benin tüm nitelikleri açıklanmıştır. ‘İnciyi andıran’, ‘yıldız gibi’ ve ‘aydınlatan’ ifadeleri, bu benin hem şekli hem de rengi hakkında detaylı bilgi içermektedir. Verilen tüm bu detaylardan bu benin koyu renkte değil, TEN RENGİNDE BİR BEN OLDUĞU anlaşılmaktadır.

Hadislerde “Hz. Mehdi'nin omzunda Peygamberimiz (sav)'in MÜHRÜ olacağı” da bildirilmiştir:

Mehdi’nin OMZUNDA Peygamber Efendimiz (sav)'deki NÜBÜVVET MÜHRÜ bulunacaktır. (El-Kavlu’l Muhtasarr Fi Alamatil Mehdiyy- il Muntazar, s. 41)

OMZUNDA PEYGAMBER’İN ALAMETİ vardır. (Kıyamet Alametleri, s. 165/Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 23)

OMZUNDA PEYGAMBER’İN NİŞANI vardır. (Kıyamet Alametleri, s. 163)

Peygamberimiz (sav) Hz. Mehdi'nin vücudunda PEYGAMBERİMİZ (SAV)’E AİT BİR ALAMET olacağını bildirmiştir. Diğer hadislerde ise BU ALAMETİN PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN NÜBÜVVET MÜHRÜ OLDUĞU açıklanmış ve PEYGAMBERİN NİŞANINA benzetilmiştir. Bu da Hz. Mehdi'ye ilişkin çok önemli bir başka hayret verici detaydır.

Bilindiği gibi MÜHRÜN ÖZELLİĞİ KOYU RENK OLMASIDIR ve YÜZEYİ KAPLAYAN BİR YAPIDADIR.

Ayrıca Hz. Mehdi'nin sırtındaki bu ben için de yine kesin koordinatlar verilerek yeri tam olarak belirtilmiştir. Rivayetlerde, her peygamberin sağ eli üzerinde nübüvvet mührü olduğu bildirilmiştir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in nübüvvet mührünün ise, şemaili şerifinde “sol kürekteki deri üzerinde, kalbi hizasında” olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla hadislerde, ‘Hz. Mehdi’nin omzunda Peygamber Efendimiz (sav)’deki nübüvvet mührünün bulunacağının bildirilmesi’, Hz. Mehdi'nin de “SIRTINDA; SOL KÜREK KEMİĞİ ÜZERİNDE, KALBİ HİZASINDA KOYU RENKTE BİR BEN OLACAĞINI” göstermektedir.

Başka bir hadiste de, Hz. Mehdi'nin sırtında bulunan ikinci bir benden daha bahsedilmiştir:

"... (Mehdi’nin) iki kürek kemiğinin arasında bir ben vardır. SOL KÜREK KEMİĞİNİN SOL ALT TARAFINDAN BİR YAPRAK VARDIR, TIPKI MERSİN YAPRAĞI GİBİ." (Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 253)

Hadiste Hz. Mehdi'nin sırtındaki bu benin koordinatları da çok detaylı olarak açıklanmış, İKİ KÜREK KEMİĞİNİN ARASINDA; SOL KÜREK KEMİĞİNİN SOL ALT TARAFINDA olduğu belirtilmiştir. Benin yapısı hakkında da çok detaylı tarif yapılmış ve ‘MERSİN AĞACININ YAPRAĞINA’ benzetilmiştir. Buradaki ‘YAPRAK’ benzetmesinden benin ‘ağaç yaprağını andırır tarzda kenarları olan zeminden daha yüksekte kenarlıklı yapıda bir ben olduğu’, aynı zamanda da ‘solmuş yaprak renginde; yani sarı ya da cilt renginde bir ben olduğu’ anlaşılmaktadır.

Başka hadislerde ise, Hz. Mehdi'nin BAŞINDA BİR BEN ve ALNINDA DA BİR İZ olacağı haber verilmiştir:

Ebu Basir der ki: İmam Muhammed Bakır veya Cafer-i Sadık aleyhisselam (tereddüt raviden kaynaklanıyor). Şöyle buyurdu: "Ey Ebu Muhammed! Kaim'in (Mehdi’nin) iki alâmeti (veya alâmetleri) vardır. BAŞINDA BİR BEN ve BİR İZ vardır. (Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 253)

Humrân bin A'yân der ki: İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam'a şöyle arzettim: ... ALNINDA İZ VARDIR, yüzünde ise ben. (Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 252)

Humran bin A'yân der ki: İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam'a: ... ALNINDA İZ VARDIR, yüzü güzellerin evladıdır. (Yani yüzü güzeldir)...” (Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 252-253)

Hz. Mehdi'nin alnındaki bu iz muhtemelen BİR YARA İZİDİR. Ayrıca hadiste “ben” yerine, “İz” ifadesinin kullanılmış olması da, bu izin benden daha açık renkte olduğunu göstermektedir.

Hadislerde Hz. Mehdi'nin fiziksel görünümü hakkında verilen detaylardan biri de YÜZÜNDE BİR BEN OLACAĞIDIR.

Humrân bin A'yân der ki: İmam Muhammed Bâkır aleyhisselam'a şöyle arzettim: ... alnında iz vardır, YÜZÜNDE İSE BEN. (Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 252)

Mehdi gür sakallı, ön dişleri parlak, YÜZÜ BENLİ, açık alınlıdır. (Mer'iy b. Yusuf b. Ebu Bekir b. Ahmet b. Yusuf el-Makdi'si "Fevaidu Fevaidi'l Fikr Fi'l İmam El-Mehdi El-Muntazar")

YÜZÜNDE BİR BEN BULUNACAKTIR. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 41)

Hadislerdeki verilen bu bilgilerin her biri çok müthiş detaylardır. Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde hiç kimse bu kadar ayrıntılı bir şekilde tanıtılmamıştır. Hz. Mehdi'nin hayatına dair tüm bilgiler gibi, fiziksel görünümündeki tüm özelliklerinin de bu kadar belirleyici bir şekilde bildirilmiş olması, Hz. Mehdi'yi sevgi ve muhabbetle bekleyen ve onu tanımak isteyen tüm Müslümanlar için hem çok önemli bir işaret hem de çok heyecan verici bir nimettir.

Hadislerde bildirilen, Hz. Mehdi'nin tüm İslam aleminin birleşmesine vesile olarak Müslümanların manevi liderliğini üstlenmesi; dinsiz akımları etkisiz kılarak İslam ahlakını tüm dünyada yerleşik kılması; Hz. İsa ile birlikte namaz kılması ve tüm Hıristiyan aleminin İslam'a dönmesini sağlaması gibi tüm diğer alametleriyle birlikte, görünümündeki bu detayların da Hz. Mehdi de toplandığını görmek, Allah'ın izniyle ortaya çıktığında Hz. Mehdi'nin kimliği konusunda hiçbir tartışmaya yer bırakmayacaktır. (En doğrusunu Allah bilir.)

Devamını okuyun...>>

Ekonomik Krizin Dünya Çapındaki Etkileri Giderek Artıyor

" Materyalist felsefenin dünyada yaygın olmasının ekonomik kriz üzerinde çok büyük etkisi vardır. Eğer dünyada Türk İslam Birliği olsa, ekonomik kriz, terör ve sıkıntı olmaz, tam aksine tam anlamıyla bir bolluk ve müthiş bir zenginlik olur." SHOWHABER Tayland Ekonomisinde Küçülme Güneydoğu Asya'nın ikinci büyük ekonomisi olan Tayland ekonomisi yılın ilk üç ayında % 7,1 küçüldüğünü açıkladı. Bu düşüşte ihracatın düşmesinin ve turizm gelirlerinin azalmasının etken olduğu belirtildi. Tayland'da yılın ilk çeyreğinde ihracat % 19,9, ithalat ise %38,8 gerilemiş oldu. TIMETURK Avrupa'da İşsizlik Son 10 Yılın En Yüksek Seviyesine Çıktı Euro bölgesinde Mart ayında yüzde 8,9 düzeyinde bulunan işsizlik oranı, Nisan ayında yüzde 9,2'a çıktı. Avrupa Birliği resmi istatistik kurumu Eurostat'a göre Nisan ayında işsizlik oranı % 8,4 den % 8,6'ya çıktı. Euro Bölgesindeki toplam isşiz sayısı 14,6 milyon ve Avrupa Birliği'nde 20,8 milyon olarak bildirildi. Avrupa Birliği ülkelerinde işsizlik oranları; İspanya'da % 18,1, Letonya'da %17,4, Litvanya'da yüzde 16,8, Estonya'da %13,9, Euro bölgesi ülkelerinden Almanya'da %7,7 ve Fransa'da yüzde 8,9'a yükseldi. Böylece Avrupa'da son 10 yılın en yüksek işsizlik seviyesine ulaşıldı. HÜRRİYET Hollanda Ekonomisi de Krizden Etkilenen Ülkeler Arasına Girdi Hollanda ekonomisi 2009'un ilk üç aylık döneminde, geçen yılın ilk çeyreğine göre % 4,5 küçüldü. Bu daralma oranının İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana görülen en yüksek oran olduğu bildirildi. Hollanda ekonomisinde görülen bu daralmaya neden olarak dünya ticaretindeki durağanlık ve Hollanda'nın ihracatındaki %12'lik düşüş gösterildi. Dünya'nın en büyük mağden şirketlerin'den biri olan Anglo-American yıl içerisinde 19 bin çalışanının işine son vereceğini açıkladı. Dünyanın en büyük üçüncü platin üreticisi olan Lonmin şirketi ise 5.500 kişiyi işten çıkaracağını açıkladı. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) bölgesi ekonomisinin son 49 yılın en büyük düşüşünü gösterdiği bildirildi. OECD bölgesi ekonomisi 2008 yılı son çeyreğinde % 2, 2009 yılı ilk çey?re?ğin?de ise % 2,1 daralma gösterdi. Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkeleri ekonomisinde gerileme oranı yılın ilk çeyreğinde ortalama % 11 olarak açıklandı. BDT ülkeleri arasındaki en büyük ekonomik düşüş % 12,3 ile Rusya'da gerçekleşti. Ermenistan ekonomisinde % 6,1, Kazakistan ekonomisinde ise % 4,5 oranında düşüş kaydedildi. Japonya Ekonomi Bakanı Kaoru Yosano, ekonominin en düşük seviyeye geldiğini ve 2010 baharından önce bir düzelmenin gerçekleşemeyebileceğini söyledi. ABD eksi, 2009 yılının ilk üç aylık döneminde % 5,7 küçüldü. Güney Afrika'da Ekonomi 10 Yıldır İlk Kez Küçüldü Afrika'nın en güçlü ekonomisi olarak görülen Güney Afrika ekonomisi 10 yıldır ilk kez küçüldü. 2008'in son üç ayında yüzde 1,8 oranında küçülen ülke ekonomisi üretimde de %20'yi aşan bir daralma ile son 40 yılın en büyük düşüşünü yaşadı. Güney Afrika'nın önemli maden gelirlerinden biri olan altın üretimi de geçtiğimiz yıl içerisinde %13,6 azalarak 86 yıldan bu yana en düşük oranı gördü.
Devamını okuyun...>>

Deccal Nasıl Öldü?: Masonluğun Sosyal Silahi Darwinist Aldatmacanın Sonu

Darwinizm, kitleleri dinsizliğe sürükleyen, dünyaya katliamlar, savaşlar getiren, toplumları dejenerasyona, anarşiye, bozgunculuğa ve cinayetlere sevk eden deccalin büyük bir fitnesidir. Bu fitne, tarihin en sapkın ve en büyük kitle aldatmacasıdır. 150 yıl boyunca devam etmiş olan bu kitle aldatmacası, şu an Darwinistlerin şaşkın bakışları altında çöküşe uğramakta ve insanlar 150 yıldır aldatılmış olmanın şokunu yaşamaktadırlar. Deccalin oyunu bitmiştir. Deccal artık ölmüştür. Kitle aldatmacası son bulmuştur. Batıl olan din, Allah’ın hak dini karşısında yerle bir olmuştur. Bu ayki kapak yazımız deccalin en büyük oyununun kesin yıkılışının ve masonların uğradığı hüsranın delillerini sunmaktadır. Masonların dünya çapındaki propagandası sonucunda Yaratılış gerçeğine karşı getirilen engellemeler neden sonuç vermemiştir? Bazı Darwinistlerin evrim teorisinin uğradığı yıkıma rağmen takındıkları “bir şey olmadı ki” psikolojisi, aslında neye işaret etmektedir? Sayın Adnan Oktar’ın bu deccali sisteme karşı 30 yılı aşkın bir süredir sürdürdüğü ilmi mücadelenin dünya çapındaki muazzam etkileri nelerdir? Deccaliyetin ölümünü müjdeleyen anket sonuçları nelerdir? Bir bilim adamı, o zamana kadar hiç kimsenin keşfedemediği, hücrenin olağanüstü yapısının “yalnızca bir bölümünü” keşfettiği için Nobel ödülüne layık görülür. Ama aynı bilim adamı, ödülünü aldıktan sonra öğrencilerine o hücrenin bir çamur birikintisinden rastgele oluştuğu masalını anlatmakta hiçbir sakınca görmez. Aynı bilim adamı, sayısız bilimsel çalışmanın altında imzası olmasına rağmen, öğrencilerine büyük birer sahtekarlık örneği olan Piltdown adamını, Haeckel’in sahte embriyo çizimlerini, sanayi kelebekleri iddiasını evrimin en büyük delilleriymiş gibi anlatmaktan çekinmez. İşte deccal sistemi olan masonluğun oluşturduğu büyünün etkisi, Darwinistleri bu kadar acınacak hale getirir. Deccal, Darwinizm ile neredeyse bütün beyinlere ulaşmış, insanları uzun bir süre boyunca aldatmış, yalan söylemiş, sahtekarlık yapmıştır. İnsanların pek çoğu körü körüne, bilinçsizce, farkında olmadan bu yalana uymuş, yıllarca kendisini adeta hayvan soyunun bir parçası olarak görmüş, hatta bu sebeple vahşileşmiş, umursuzlaşmış, Allah’a karşı sorumluluklarından uzaklaşmıştır. Deccal, yani masonluk, Darwinizm’i kullanarak dünyanın en büyük aldatmacalarından birini yeryüzüne yaymıştır. Deccalin etkisi ile Darwinizm, tarihin en büyük kitle aldatmacası haline gelmiştir. Fakat deccal sistemini yayan masonların bu alandaki başarısı, sahte bir başarıdır. Çünkü DARWİNİZM ALDATMACASI ARTIK SONA ERMİŞTİR. Bilimin Gösterdiği Gerçekler Evrimin “Gerçekleşmesi İmkansız Bir Teori” Olduğunu Ortaya Koymuştur İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda artık Darwinizm’in bütün sahtekarlıkları ortaya çıkmıştır. Darwinistlerin 150 yıldır öne sürdükleri tüm ara form örneklerinin sahte olduğu anlaşılmıştır. Dünyanın hemen her yeri kazılmış, 250 milyondan fazla fosil çıkarılmış ama bunların tek bir tanesinin bile ara form olmadığı açıkça görülmüştür. Fosillerin tamamının mükemmel canlıları temsil ettiği, büyük bir çoğunluğunun da günümüz canlılarına ait olduğu anlaşılmıştır. İnsanlar, bu kanıt ile, canlıların bugünkü görünümleriyle ortaya çıktıklarını ve hiçbir değişim geçirmediklerini anlamışlardır. İşte insanlar, bu gerçek ile, Darwinistlerin neden fosilleri sakladıklarını, neden bilimsel delilleri insanlardan gizlemeye çalıştıklarını da anlamışlardır. Mikrobiyoloji, paleontoloji, moleküler biyoloji, genetik gibi bilimlerin ortaya koyduğu sonuçlar karşısında , evrim teorisinin gerçekleşmesi imkansız bir teori olduğu kesin olarak ispatlanmıştır. Bütün bunların yanı sıra, Darwinist-lerin (Allah’ı tenzih ederiz) Allah inancına ve yaratılış gerçeğine karşıt bir tutum içinde oldukları ve bunun nedeninin de Darwinizm’i, sapkın bir din gibi benimsemeleri olduğu görülmüştür. Böylelikle Darwinistlerin, insanları aldatabilmek için neden türlü türlü aldatmaca ve sahtekarlığa başvurdukları da anlaşılmıştır. Yaratılış Atlası’nın ve Fosil Sergilerinin Bu Uyanıştaki Muazzam Etkisi Evrimi reddeden çok fazla sayıda delil vardır. Artık insanlar, evrimin bir aldatmaca olduğunun açıkça farkına varmışlardır. Evrim teorisinin tek bir delille bile desteklenmediğinin bilincindedirler. Darwinist aldatmacanın etkisine girmeleri artık, Allah’ın dilemesiyle, imkansızdır. İnsanlar evrim teorisinin geçersizliğinin delillerini gösteren sergilere gitmiş, yaşayan fosilleri incelemişlerdir. Fosillerin her birine kendi elleriyle dokunmuşlar, onları kendi gözleriyle görmüşlerdir. Canlıların milyonlarca yıl boyunca değişmeden kalmış olduklarını, hiçbir evrim geçirmediklerini hayranlık içinde öğrenmişlerdir. Yaratılış Atlası‘nın her bir sayfasını dikkatle incelemiş, günümüzde yaşayan canlı türlerinin milyonlarca yıl önce de aynı şekilde var olduklarına kendileri kanaat getirmişlerdir. Yeryüzünün; araştırılıp incelendiği her an, sürekli olarak yaratılış gerçeğini destekleyen kanıtlar sunduğunu anlamış durumdadırlar. Darwinistlere yapılan; dünyanın en ünlü meydanlarında “yalnızca tek bir ara fosil göstermeleri” çağrısının, derin bir sessizlikle karşılık bulduğunu da açıkça ve şaşkınlıkla görmüşlerdir. Darwinizm propagandasının tüm yöntemleri deşifre edilmiş ve insanlara bu aldatmacanın destekçisi olmamaları gerektiği, kitaplar, DVD’ler, internet yayınları, konferanslar ve televizyon röportajları yoluyla kapsamlı olarak anlatılmıştır. Bugün Darwinizm savunucusu olmak, adeta bir utanç vesilesidir. Darwinist yayınların yeni sahte haberleri sürekli gündeme taşıma çabaları, Darwinistlerin çaresizce konferans verebilecek kişi aramaları, ellerinde ara fosil olmadığı için üzerinde yalnızca hayali çizimlerin yer aldığı karton posterlerle evrim sergileri düzenlemeye çalışmaları, Darwinist bilim adamlarının yaşayan fosil sergilerine ve Yaratılış Atlası‘na verdikleri tepkiler boşunadır. Artık iş işten geçmiştir. Darwinizm bilim tarihinin en büyük yenilgisine uğramıştır. Allah’ın dilemesiyle bu tuzak bozulmuştur. Allah, hakkı hak olarak pekiştirip tüm yeryüzüne hakim kılacaktır. Aldatmacanın kanıtlarını gören insanlar, dünya çapında büyük bir fikri aydınlanma yaşamış ve bunca yıldır aldatılmış olduklarından dolayı haklı bir tepki göstermiş, okullarda çocuklarına Darwinizm safsatasının okutulmasını tepki ile karşılamış, yapılması planlanan evrim sergilerine, evrim konferanslarına yani Darwinist propagandaya itiraz etmiş, Darwinistlere açıkça meydan okumuşlardır. Öğrenciler, biyoloji derslerinde, Darwinizm yanlısı öğretmenleri ile evrim teorisinin bilimsel mantıksızlığına ve delilsizliğine dair tartışmalara girmişlerdir. Uzun yıllar boyunca evrim teorisinin gerçek yüzünü bilmedikleri için kandırılmakta olan insanlar, bilinçlenmelerinin ve Darwinizm’in iç yüzünü görmelerinin ardından, yıllar boyunca nasıl aldatıldıklarını şaşkınlıkla fark etmiş ve buna yüksek sesle itiraz etmişlerdir. Artık Darwinistler de bilmektedirler ki, Darwinizm dünya çapında ölmüştür ve tekrar ayağa kalkıp insanları aynı yöntemlerle kandırması Allah’ın izniyle imkansızdır. Deccalin Yenilgisi Sonsuza Kadar Devam Edecektir Akıl ve vicdan sahibi bir insanın sorumluluğu, aklın, mantığın, vicdanın ve bilimin gösterdiği doğrulara uymak ve her varlığı Allah’ın yarattığı gerçeğini kabul etmektir. Kuşkusuz Yüce Rabbimiz’in insanların övgüsüne, teslimiyetine, takdirine ve ibadetine ihtiyacı yoktur. İhtiyaç içinde olan yalnızca insanın kendisidir. Allah’a karşı büyüklenmek insana dünyada ve ahirette hüsrandan başka bir şey getirmeyecektir. Allah’a teslim olmak ise, dünyada hayırlı ve güzel bir yaşamın, ahirette ise bu dünya ile kıyaslanmayacak sonsuz ve büyük nimetlere kavuşmanın bir vesilesidir. Ama hepsinin üzerinde, insana en büyük mükafat Allah’ın rızası olacaktır. Deccalin yenilgisi ise sonsuza kadar devam edecektir. Darwinizm’in çöküşü bunun en önemli göstergesidir. Önemli olan bundan sonra vicdanın gösterdiği yola uymak, dünyada bir fırsat olarak verilen ömrü deccalin esiri olarak harcamamaktır. Eğer bir insanın aklı ve şuuru yerindeyse, yapılması gereken budur. Her varlığın sahibi ve hakimi olan Allah ayetlerde şöyle buyurur: “Azap size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. Rabbinizden, size indirilenin en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azap apansız size gelip çatmadan evvel.” (Zümer Suresi, 54-55) Yaratılış Gerçeğine Karşı Öne Sürülen Engeller Sonuç Vermemiştir Şu anda Darwinizm’in, bilim tarihinin en büyük aldatmacası olduğu gerçeği oldukça hızlı bir şekilde tüm dünyaya yayılmaktadır. Yaratılış gerçeğine karşı, Avrupa Konseyi gibi resmi kurumlar tarafından gerçekleştirilen engellemeler, Darwinistlerin bu konudaki şiddetli paniğini gözler önüne sermektedir. Tarihte hiçbir zaman, devletleri temsil eden bir parlamentonun bir aldatmacaya arka çıktığı ve bir sahtekarlığı desteklemek için resmi bir karar aldığı görülmemiştir. İşte Darwinist paniğin Darwinizm yanlılarını 21. yüzyılda getirdiği durum budur. Darwinistler, baskıcı hükümet kararlarının, evrimi derslere mecburi olarak dahil etmenin, yargıyı taraflı bir şekilde kullanarak yaratılış gerçeğini öğrencilerden özenle gizlemeye çalışmanın, tek yanlı dayatma yapmanın bu aldatmacayı ayakta tutmaya devam edeceğini zannetmektedirler. Oysa dünyadaki milyarlarca insanın Darwinizm aldatmacasına karşı samimi kanaatleri, baskı ve zorla uygulanan tüm yöntemlerin ve bundan elde edilen neticenin çok üstündedir. Hiçbir Darwinist, getirdiği yasakçı bir yasa ile insanların zihnen inandığı kesin bir kanaati değiştiremez. Hiçbir Darwinist, sayısız delille yalanlanmış bir teoriyi zor kullanarak, sürekli dayatarak insanları buna inandıramaz. Bu, Allah’ın izniyle imkansızdır. Darwinist oyun artık sona ermiştir. İnsanlar bugün 21. yüzyılda gerçeklere diledikleri gibi, istedikleri kaynaklardan ulaşabilmektedirler. Dolayısıyla yasaklama, engelleme ve baskı, Darwinistlere hiçbir zaman istedikleri sonucu vermeyecek, Darwinist aldatmacaya karşı fikri tepki gitgide artarak devam edecektir. Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah tüm varlıkların Hakimi’dir. Deccalin oyunları bu gerçeği insanlardan gizleyemeyecektir. Allah bir ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, Kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile.” (Saff Suresi, 8) Aldatmacanın Son Bulmasıyla Başvurulan Yeni Bir Psikolojik Yöntem: “Bir Şey Olmadı ki!” Felsefesi Darwinistler cephesinde artık derin bir sessizlik hakimdir. Bir takım koyu Darwinistler ise, evrimi çürüten çok sayıda bilimsel delilin sunulmasının ve insanların buna ilgi gösterip gerçeği görmelerinin üzerine, Darwinizm’in çöküşünü fark etmiş olmalarına rağmen, adeta oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi “bir şey olmadı ki” mantığını uygulamaya geçirmişlerdir. “Her ne olursa olsun ben yine de Darwinizm’e inanıyorum ve savunmaya devam edeceğim” diyerek, bu durumun etkisini kendilerince hissettirmemeye çalışmaktadırlar. Oysa bu da, hiçbir neticeye ulaşmayacak olan bir başka Darwinist oyundur. Allah’ın, “... Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” (Nisa Suresi, 76) ayetinde bildirdiği gibi deccalin düzeni olan Darwinizm çok çabuk çöken bir sistemdir. Öyle ki, proteinlerin tesadüfen oluşamayacağının ya da ara fosil olmadığının kanıtlanmasıyla biter. Bir Darwinist, bu bilgiden sonra artık bir daha Darwinist olamaz. Ancak mantıksız bir inatla, “ben inanıyorum ve inanmaya devam edeceğim” diyebilir. Ama bu da gerçek düşünceleri değildir. Darwinizm’e inanması artık imkansızdır. Adeta ağzına sürülen acı biberden dolayı ağzının hiç yanmadığını iddia eden inatçı bir çocuk gibi, şu anki Darwinizm savunucularının bazıları da aynı inadı sürdürmektedirler. Fakat kuşkusuz bir çocuğun ağzının yanmadığını iddia etmesi önemli değildir. Sonuçta ne kadar reddederse reddetsin, ağzına sürülen acı biber nedeniyle acıyı hissetmiştir. Dolayısıyla, Darwinizm’in geçersizliğini ispatlayan sayısız bilimsel delilin ardından, şu anda dünyada Darwinizm’in bir aldatmaca olduğunu bilmeyen muhtemelen tek bir Darwinist bulunmamaktadır. Darwinistler her ne kadar “bir şey olmadı ki” deyip dursalar da, gösterilen tepkilerden, alınan tedbirlerden, yaşanan yoğun panikten bu yenilginin büyük bir şok etkisi yapmış olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Elbette yıllarca Darwinizm yalanına inanmış ve ilerleyen yaşına kadar aldatılmış olmak bir bilim adamının ağırına gidebilir. Genelde insanlar aldatılmış ve o aldatmacayı körü körüne savunmuş olmayı kabul etmek istemezler. Bu nedenle tüm bunlardan ilk kaçış yolu Darwinizm aleyhindeki delillere karşı “inanmıyorum” iddiasıyla ortaya çıkmaktır. Ama aslında bu kişi, ortaya konulan delillerin doğru olduğuna %100 inanmıştır. Altı ay kadar sonra ona sorulduğunda, öfkesi daha dinginleşmiş olacak, cevapları başkalaşacaktır. Muhtemelen “Darwinizm olabilir de olmayabilir de” diyecektir. Kaçış yolları bulmaya çalışacak, “yeni deliller ileride ortaya çıkabilir” gibi ortalı bir mantık öne sürecektir. Oysa söz konusu kişi de bu sapkın ideolojinin delilsiz bir aldatmaca olduğunu çok iyi biliyordur. Ani kabul ona zor gelse de gerçekte Darwinizm bu kişi için tam anlamıyla bitmiştir. Reddin Ardındaki Kabul Darwinistlerin, red üsluplarının ardındaki gizleyemedikleri kabul, çeşitli bilim adamları ve bizzat Darwinistler tarafından şu şekilde ifade edilmektedir. Biyolog William Fix: “Araştırmanın ön planında olan bilim adamları klasik Darwinizm’e öldürücü bir darbe vurmuştur. Bu haberi doğrudan insanlara veremiyorlar, bunu yalnızca teknik yazılarına ve gizli tavsiyelerine saklıyorlar.” (William Fix, The Bone Peddlers, New York, Mcmillan, 1984, s. 179-180 - Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 219) Darwinist antropolog Robert A. Martin: “1972 yılında, Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nden Niles Eldredge ve Harvard Üniversitesi’nden Stephen Jay Gould, “sıçramalı evrim” kavramını ortaya atan bir makale yayınladı. Evrim yavaş, düzenli ve aşamalı bir şekilde ilerliyor ise, bu durumda türler arasında bulunması gereken tüm ara geçiş formlarının nerede olduğunu sordular. Belki de bunları bulmanın bu kadar zor olmasının nedeni, aslında mevcut olmamalarıdır.” (Robert A. Martin, Missing Links, Jones and Barlett Publishers, UK, 2004, s. 55) Gazeteci Larry Witham: “Düzinelerce, düzinelerce bilim adamı ile röportaj yaptım. Kendi aralarında iken veya güvendikleri bir gazeteci ile konuştuklarında, “bu indirgenemez komplekslikte” veya “moleküler biyoloji kriz içinde” gibi ifadelerde bulunuyorlar, ama bunu toplum içinde açıkça dile getiremiyorlar.” (Ben Stein, Expelled “No Intelligence Allowed”, 2008) Bilim editörü Darwinist Gordon Rattray Taylor: “Toplanan deliller biyologların keşfettiği muhteşem biçimde koordine edilen yapıların ve mükemmel uyum gösteren davranışların açıklanması için tesadüflerin yeterli olmadığını gösteriyor. İki Amerikalı biyoloğun kısa süre önce açıkladıkları gibi: ‘Asıl bulmaca, daha doğrusu evrim mekanizmasının ne olduğu problemi hiçbir çözüme ulaşmamıştır. Kısaca, bir yüzyıldan daha uzun bir süredir biyoloji çevrelerinde hakim olan dogma çökmektedir.” (Gordon Rattray Taylor, The Great Evolution Mystery, Sphere Books Ltd., 1984, s. 15) İşte Darwinizm’in geldiği son nokta budur. Darwinistler yıllarca canla başla savundukları kendi teorilerinden artık şüphe etmektedirler. Darwinizm’in dünya aldatmacası sona ermiştir. Artık deccali sistem olan masonluğun Darwinizm’i canlı tutabilmek için kullanabileceği hiçbir yöntem işe yaramayacaktır. Geçmiş yüzyıllarda insanların canla başla savundukları Dünya’nın dev bir kaplumbağanın sırtında durduğu hikayeleri şu anda bizlere ne kadar mantıksız geliyorsa, Darwinizm de gelecek nesiller için aynı şekilde komedi unsuru olacaktır. İnsanlar, Nobel ödüllü profesörlerin, üniversite öğretim üyelerinin, bilim adamlarının böyle bir komediye nasıl inandıklarına ve nasıl böyle bir safsatanın peşinden sürüklendiklerine anlam veremeyeceklerdir. 20. yüzyıl, tüm Darwinist bilim çevreleri için bir utanç yüzyılı olarak anılacaktır. Sonuç: Deccali Sistem, İsa Mesih (a.s.)’ın ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın Zuhuru İçin Özel Olarak Yaratılmıştır Allah, adetullahı gereği zıt düşünceleri birlikte yaratır. Allah, Hz. Musa (a.s.)‘ı yarattığında onun zıttı olan firavunu da yaratmıştır. Hz. İbrahim (a.s.)‘ı yaratan Allah, ona karşı gelecek olan Nemrut’u da yaratmıştır. Allah, ahir zaman dediğimiz ve rivayetlere göre içinde bulunduğumuz bu dönemde ise masonların idaresindeki deccaliyeti ve deccaliyetin önemli oyunlarından biri olan Darwinizm’i yaratmıştır. Ahir zamanda Hz. İsa (a.s.)’ın ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın insanları güzel ahlaka, imana, huzura ve güvenliğe davet etmeleri karşısında; kargaşayı ve çatışmayı savunan, acımasızlığı ve bencilliği telkin eden, insanları yıkıma ve helake sürükleyen deccaliyet, yani masonluk, bu amaçla Darwinizm’i kullanmaktadır. Büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Emirdağ Lahikası’nda Hz. Mehdi (a.s.)’ın birinci görevinin, Darwinizm’in ve materyalizmin insanlar üzerindeki etkisini tam olarak kaldırıp, bu deccali akımları fikren yerle bir etmek olduğunu ifade etmiştir. Bediüzzaman, Hz. Mehdi (a.s.)’ın, Darwinizm ve materyalizme karşı kazanacağı kesin başarı ile insanların imanına vesile olacağını şöyle haber vermiştir: “Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, Mehdi Al-i Resul’ün (Peygamberimiz (sav)’in soyundan gelen Hz. Mehdi (a.s.)‘nin) temsil ettiği kudsi (mukaddes, kutsal) cemaatinin şahsı manevisinin üç vazifesi var. ... Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutiyle (etkisiyle) ve maddiyyun ve tabiyyun (materyalizm ve Darwinizm inancını) beşer (insanlık) içinde intisar etmesiyle (yayılmasıyla) her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini (maddeci düşünceyi) tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır.“ (Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikası, sf. 259) Dolayısıyla Hz. Mehdi (a.s.)’ın asli görevlerinden bir tanesi, materyalist ve Darwinist felsefeyi fikren tam anlamıyla ortadan kaldırmak ve Allah inancını dünyaya hakim etmektir. Masonların ahir zamanda kitlelere yaydığı bu sapkın din, Allah’ın izniyle Hz. Mehdi (a.s.) tarafından ilmen yok edilecektir. Aldatmacayla tüm dünyayı kandırmayı başarmış olmaları, Darwinist diktatörlüğün tüm dünya üzerinde sahte bir egemenlik kurmuş olması, Darwinistleri yanıltmaktadır. Darwinistler, bu sahte başarının Allah’ın yarattığı imtihanın bir sırrı olduğunu fark edemediklerinden, bunu gerçek bir başarı zannetmiş ve yıkılmayacaklarını sanmışlardır. Oysa böyle sahte başarılar, gerçek ve doğru olanın ortaya çıkıp üstün gelmesi için gerçekleşir. Sonucunda ise mutlaka, Allah’ın istediği, Allah’ı yücelten düşünce galip olup üstün gelir. Şu anda Darwinizm’in durumu da böyledir. Sahtekarlıkla elde edilen dünya hakimiyeti büyük bir hezimete doğru gitmektedir. Çünkü bu, Darwinizm’in kaderidir. Darwin, Allah dilediği için Darwinizm’i ortaya atmıştır. Darwinizm, Allah dilediği için dünyaya hakim olmuştur. Ve şimdi bu sapkın inanç, Allah dilediği ve Allah’ın kaderde takdir ettiği vakit geldiği için köklü ve büyük bir yenilgiye uğramaktadır. İnsanlar, Allah’ın belirlediği bir kader dahilinde Darwinizm fitnesine uymuşlardır. Şimdi de, yine Allah’ın belirlediği kader içinde, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’a uyacaklardır ve tüm dünya, Hz. Mehdi (a.s.)’ın, Darwinizm’i, materyalizmi, kısacası tüm deccali sistemleri ortadan kaldırıp fikren yok etmesiyle bu sapkın fitneden kurtulmanın huzuruna kavuşacaktır. Yüce Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurur: “Allah, yazmıştır: “Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim de.” Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır.” (Mücadele Suresi, 21) Deccaliyetin Ölümünü Dünya Çapındaki Anket Sonuçları da Müjdeliyor Dünya çapındaki bu büyük fikri aydınlanmanın en önemli göstergelerinden biri çeşitli medya kuruluşları ve internet siteleri tarafından yapılan anketlerdir. Örneğin; Associated Press Ajansı ve NBC’nin yaptığı ulusal anketin sonuçlarına göre, Amerikalıların %86’sı artık yaratılış gerçeğinin de okullarda okutulmasını istemektedir. (Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 252) Almanya’nın Süddeutsche Zeitung gazetesi internet sitesinde 8 Temmuz 2007 tarihinde yapılan anketin sonucuna göre, evrimi reddedenlerin oranı %87’dir. Almanya Die Welt gazetesi internet sitesinin 17 Nisan 2008 tarihli anketine göre, bu oran %86’dır. İsviçre’nin Blick gazetesi internet sitesinin yaptığı 4 Mayıs 2007 tarihinde yaptığı ankete göre, yaratılış gerçeğine inananların oranı %85’dir. Fransa Science Actualités gazetesi internet sitesinin 16 Şubat 2007 tarihli anketine göre evrime inanmayanlar %92’dir. 2 Şubat 2009 tarihli Guardian gazetesinin haberine göre, İngiltere’de yapılan bir anket, İngilizlerin yalnızca %25’inin Darwin’in evrim teorisine inandıklarını göstermektedir. Yine, Fransız Nouvel Observateur ve Science et Avenir ortak internet sitesinde 06.07.2009 tarihinde yayınlanan bir habere göre, Fransız okullarında, evrim teorisine inanan öğrencilerin sayısında bir hayli düşüş olduğu saptanmış ve söz konusu yayın bu durumu Yaratılış Atlası‘nın Fransa’daki muhteşem etkisine bağlamıştır. Darwinist profesörler, Darwinizm’in aldığı bu büyük yarayı oldukça “ciddi”, “üzücü”, Darwinizm adına “utanç verici” olarak nitelendirmişlerdir. (tempsreel.nouvelobs.com/actualites/sciences/vivant/ 20090703.OBS2955/les_etudiants_et_la_connaissance_de_levolution_les_reac.html) İsveçli embriyolog Soren Lovtrup, Darwinizm aldatmacasının bugün geldiği durum ile ilgili olarak şu yorumu yapmaktadır: “Sanırım hiç kimse bilimin tüm alanlarının sahte bir teoriye bağımlı olmasının büyük bir yanlış olduğunu inkar etmeyecektir. Ama biyolojide gerçekleşmiş olan durum budur: Uzun zamandır insanlar evrim problemlerini “Darwin” sözlüğüne özgü bir şekilde tartışmaktadırlar - ‘adaptasyon’, ‘seleksiyon baskısı’, ‘doğal seleksiyon’ vs - bunu yaparak doğal olayların açıklamasına katkıda bulunacaklarına inanmaktadırlar. Ama bunu başaramamaktadırlar... İnanıyorum ki bir gün Darwin miti bilim tarihinin en büyük aldatmacası olarak yerini alacaktır.” (S. Lovtrup, Darwinism: The Refutation of a Myth, Londra, Croom Helmm, 1987, s. 422 - Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 253) Deccalin Yenilgisi Sonsuza Kadar Devam Edecektir Akıl ve vicdan sahibi bir insanın sorumluluğu, aklın, mantığın, vicdanın ve bilimin gösterdiği doğrulara uymak ve her varlığı Allah’ın yarattığı gerçeğini kabul etmektir. Kuşkusuz Yüce Rabbimiz’in insanların övgüsüne, teslimiyetine, takdirine ve ibadetine ihtiyacı yoktur. İhtiyaç içinde olan yalnızca insanın kendisidir. Allah’a karşı büyüklenmek insana dünyada ve ahirette hüsrandan başka bir şey getirmeyecektir. Allah’a teslim olmak ise, dünyada hayırlı ve güzel bir yaşamın, ahirette ise bu dünya ile kıyaslanmayacak sonsuz ve büyük nimetlere kavuşmanın bir vesilesidir. Ama hepsinin üzerinde, insana en büyük mükafat Allah’ın rızası olacaktır. Deccalin yenilgisi ise sonsuza kadar devam edecektir. Darwinizm’in çöküşü bunun en önemli göstergesidir. Önemli olan bundan sonra vicdanın gösterdiği yola uymak, dünyada bir fırsat olarak verilen ömrü deccalin esiri olarak harcamamaktır. Eğer bir insanın aklı ve şuuru yerindeyse, yapılması gereken budur. Her varlığın sahibi ve hakimi olan Allah ayetlerde şöyle buyurur: “Azap size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O’na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. Rabbinizden, size indirilenin en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azap apansız size gelip çatmadan evvel.” (Zümer Suresi, 54-55) Bugün Darwinizm savunucusu olmak, adeta bir utanç vesilesidir. Darwinist yayınların yeni sahte haberleri sürekli gündeme taşıma çabaları, Darwinistlerin çaresizce konferans verebilecek kişi aramaları, ellerinde ara fosil olmadığı için üzerinde yalnızca hayali çizimlerin yer aldığı karton posterlerle evrim sergileri düzenlemeye çalışmaları, Darwinist bilim adamlarının yaşayan fosil sergilerine ve Yaratılış Atlası‘na verdikleri tepkiler boşunadır. Artık iş işten geçmiştir. Darwinizm bilim tarihinin en büyük yenilgisine uğramıştır. Allah’ın dilemesiyle bu tuzak bozulmuştur. Allah, hakkı hak olarak pekiştirip tüm yeryüzüne hakim kılacaktır. Deccalin kurduğu Darwinizm tuzağı, Allah’ın vaadi gereğince bozulmuştur. Darwinistler, yaptıkları çirkin planın baştan bozulmuş olarak yaratıldığını bilmediklerinden, propagandalarının etkili olduğunu gördüklerinde boş bir sevince kapılmış ve başarıya ulaşabileceklerini zannetmişlerdir. Allah’ın kendilerini mutlaka bozguna uğratacağını, tüm dünyaya hükmederlerken bir anda alay konusu olacaklarını tahmin bile etmemişlerdir. Allah’ın yarattığı kanunun; hak olanın, mutlaka galip geleceğini anlamaktan da uzaktırlar. Tuzakları başarısız oldukça yeni tuzaklar peşinde koşmakta, fakat bunların da bozulmuş olarak yaratıldığını akledememektedirler. Oysa deccalin tüm sapkın sistemi, mutlaka yenilgiye uğrar ve uğramaktadır. Ahir zamanın kutlu dönemi Altın Çağ, deccalin etkin silahı olan Darwinizm fitnesinin sona erdiği, savaşların ve çatışmaların son bulduğu, insanlığa büyük belalar getiren dinsiz ideolojilerin tarihin karanlıklarına gömüldüğü ve dünyanın bolluk, bereket ve adaletle dolup taştığı bir dönem olacaktır. Bu dönemde Islam ahlakı tüm dünyaya yayılacak, insanlar akın akın Allah inancına yöneleceklerdir. Işte bu kutlu dönem çok yaklaşmıştır. Peygamberimiz (sav)’in hadislerine göre, Hz. Mehdi (a.s.) zuhur etmiştir. Insanlar tarafından tanınacağı vakit pek yakındır. Yine hadislerden anlaşıldığı üzere Hz. Isa (a.s.)’ın nuzülü de çok yakın bir zamanda gerçekleşecektir. Dünya çapında deccal sisteminin en büyük fitnesi olan Darwinizm ise, tarihinin en büyük yenilgisini almıştır. Deccal artık ölmüştür. SAYIN ADNAN OKTAR MASONLUĞUN OYUNU OLAN DARWİNİZM FİTNESİNİN NASIL ÇÖKTÜĞÜNÜ ANLATIYOR… Darwinistler Köşeye Sıkıştı “Darwinistler köşeye sıkıştılar ama ben rezalet çıkaracaklarını tahmin etmiyordum. Yani halk tabiri ile şu an net çamura yatıyorlar. Bir kere “Biz tesadüf demedik.” diyor. “Tesadüfü nereden çıkardınız?” diyor. Kardeşim ben size ne söyleyeyim, ne diyeyim yani? Şimdi sen diyorsun ki çamurlu su vardı diyorsun. Ee tamam, orada diyorsun karbon atomları, işte azot atomları şu, bu falan vardı. Bunlar tesadüfler sonucu bir araya geldiler diyorsun, protein oldu diyorsun, değil mi? Protein tesadüfen meydana gelemiyor, bilimsel olarak bu mümkün değil. Bir şekilde oldu diyorsun, sonra onlar bir araya geldiler diyorsun, proteinler… Proteinleri tesadüflerle açıklıyorlar. Amino asitlerin oluşmasını, proteinleri, proteinlerin bir araya gelmesini. Üstelik proteinler sağ elli ve sol elli diye ayrılıyor. Oradaki ayrımın da bir plan üzerine olması gerekiyor. Sonra proteinler bir araya gelirse toz olur sadece, protein tozu olur. Bunun hücre olması gerekiyor. Yani hücreyi nasıl açıklayacaklar? Hücre zarı olacak, çekirdek olacak, kromozom var, koful var, mitokondri olacak… Bunların hepsi tesadüfler sonucu üst üste tesadüfler sonucu oluştu diyorlar. Sonra soruyoruz tesadüfen olur mu böyle bir şey diye. “Biz tesadüf demedik nereden çıkardın?” diyorlar. Yani çok sabırlı olmak lazım herhalde. Kardeşim bir şey ya tesadüftür ya da akıllı bir varlık yaratmıştır. Allah üçüncü ihtimali de söylemediğine göre, üçüncü ihtimalden de bahsetmiyor. “Yok, biz öyle bir şey demedik’’ diyor.” (Sayın Adnan Oktar’ın 8 Aralık 2009 tarihinde Kocaeli TV ve Mavi Karadeniz TV’de canlı olarak yayınlanan röportajından) Masonlar Çıkarttıkları Resmi Yayınlarda Darwinizm’i Savunduklarını Açıkça Belirtmişlerdir “Ekranda okunuyor mu Mimar Sinan diye? Okunuyor herhalde değil mi? Evet. Efendim bu dergi mason arkadaşlarımızın çıkarttığı bir dergi. Yani masonların resmi yayın organı gibi bir şey. “Yeryüzünde” diyor derginin 31. sayfasında, diyorlar ya “Darwinizm’le bizim alakamız yok, kâinatın ulu mimarına inanıyoruz” diyorlar. O ne demekse? Çünkü Allah vardır, “kâinatın ulu mimarı yani total enerjidir” diyorlar. Hâşâ biz öyle bir total enerji olarak görmüyoruz Cenab-ı Allah’ı. Her yere hâkim, mutlak tek hâkim güç olarak görüyoruz. Her şeyi yaratan olarak.“Yeryüzünde yaşamın doğuşu için yapılan bilimsel ya da dinsel varsayımlar içinde birçok soruya kesin ve kanıtlayıcı yanıt verememesine rağmen en geçerlisi Darwin’inkidir.” diyor. Hani Darwinizm’le alakaları yoktu? Bak diyor ki, “yeryüzünde yaşamın doğuşu için yapılan bilimsel ya da dinsel varsayımlar içinde”, varsayım, dinsel varsayım diyor, varsayım değil bir gerçektir Allah’ın yaratması. “Birçok sorulara kesin kanıtlayıcı yanıt verememesine rağmen en geçerlisi Darwin’inkidir” diyor, başka söze gerek var mı bilmiyorum. Ki bakın diğer dergilerde de aynı şekilde bu konular bu şekilde vurgulanıyor. Bol bol evrimden bahsetmiş burada da. “Yine canlılar dünyasında yaşamında madde alışverişi bakımından yeryüzünde ve içimizde yaşayan yararlı mikropların, bütün bitkilerin, hayvanların, insanların doğa ananın”, “doğa ana”, biz doğa ana, doğa baba diye bir şey bilmiyoruz. Allah yaratır kainatı. Doğa ana diye bir şey yok. “Düzenlediği esrarlı bir uyumla,” Esrarlı bir uyum diyor bak, “doğa ananın düzenlediği esrarlı uyumla sürekli olarak ortaklaşa organik bir dayanışma içinde olduklarını düşünerek masonluğun huzur, barış ve güven, mutluluk amacında kısacası hümanizma ve insanların evrensel birliği...”, başlamış devam ediyor. Darwinizm’in diğer bir adı da doğa anadır. (Allah’ı tenzih ederiz.) Biz doğa ana, doğa baba, doğa dede bilmiyoruz, sadece Allah vardır. Yani çok fazla örnek verebilirim. Mesela yine bu üstad masonlardan birisinin açıklaması: “Tanrı” diyor mesela “...salt evrimdir.“ Haşa. “Bunun bir öğesi doğanın gücüdür. Böylece salt ve gerçek evrenin kendisi onu kapsayan enerjidir”; Masonluktan Esinlenmeler isimli kitapta. Masonların yine kendi eserleri. Demek ki Darwinizm’e inanıyorlar, Allah inançları da bizim anladığımız anlamda yok, bir total enerji, şuursuz bir enerji olarak görüyorlar. Böyle Allah inancı olmaz. Allah inancı Kuran’da tarif edildiği gibidir. Allah doğmamıştır, doğurulmamıştır. Tek hakim ve mutlak güçtür, her şeyin sahibidir. Mülkün sahibidir, yeri göğü ve ikisi arasında olan her şeyi yaratandır. Dolayısıyla doğa ana, doğa dede bunları bırakacaklar. Yani bunlar modası geçmiş eski felsefi garip izahlar.” (Sayın Adnan Oktar’ın 22 Kasım 2009 tarihinde Kocaeli TV ve Kanal 35’de canlı olarak yayınlanan röportajından) Darwinistler Kibirden Dolayı Allah’a Teslim Olmuyorlar ADNAN OKTAR: 250 milyon adet fosille geçersizliği ispat edilmiş bir teori. Proteinlerin yapısıyla da, kromozomların yapısının incelenmesiyle de açıkça ortaya konmuş ve Dawkins gibi bir adam bile “Uzaylılar yaptı” demeye başladı. “İnsanları uzaylılar meydana getirdi” diyor. Yani bir yaratılış var diyor Dawkins; “bir yaratan var ama uzaylılar onlar” diyor haşa. Uzaylıları kim yarattı dediğinde Dawkins araziye geçiyor. SUNUCU: Amerikan edebiyatında da şey derler mesela, hikayelerinde Adem ile Havva’nın uzaydan geldiği, uzay mekiklerinin bozulduğu ve dünyada kaldıkları... ADNAN OKTAR: Mesela bunlar çaresizlikten söyledikleri sözler. Yani inanca karşı ne yapacaklarını şaşırdılar. Bir çırpınış içindeler. SUNUCU: Hatta hikayelerde “Adam and Eve” diye geçer. ADNAN OKTAR: Evet. Bu temelde iman ettiklerini gösteriyor. Fakat gurur, enaniyet ve kibirden dolayı, Allah’a teslim olmak istemedikleri için uzaylılara teslim olmayı daha uygun görüyorlar. Uzaylıları Allah gibi görmeyi daha üstün görüyorlar kendi kafalarına göre haşa. (Sayın Adnan Oktar’ın 30 Ekim 2009 tarihinde Dem TV’de canlı olarak yayınlanan röportajından) Darwinist Yenilgiyi Kabul Etmeyenlere Çağrı! Deccalin oyununa gelen Darwinistler de dahil tüm varlıklar, mutlaka bir gün Allah’ın huzurunda toplanacaklardır. Rabbimiz’in Katında hesaba çekilecek ve yaptıklarından, düşündüklerinden, uyguladıklarından dolayı sorgulanacaklardır. Hesap günü kesin bir gerçektir. İşte bu nedenle masonların etkisi altında kalmış olan tüm Darwinistlerin, gerçekleri açıkça gördükleri şu günlerde, inatçı ve gururlu ısrarlardan vazgeçip, vicdanlarına uymaları ve doğru yolu tercih etmeleri kurtuluşa giden en önemli yoldur. Allah’ın hükmü haktır, mutlaka gerçekleşecektir ve kurulmuş hiçbir düzen, Allah dilemedikçe, bunun önüne geçemeyecektir. Darwinizm aldatmacasına bağlı kalmada ısrar eden, bu yalanın peşinden koşmaya ve insanları aldatmaya devam etmekte kararlı olan her insanın bu gerçeği hiçbir zaman unutmaması gerekmektedir. “Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. Onlara ‘zor ve baskı’ kullanacak değilsin. Ancak kim yüz çevirir ve inkar ederse, Allah, onu en büyük azap ile azaplandırır. Şüphesiz onların dönüşleri Bizedir. Sonra onları hesaba çekmek de elbette Bize aittir.” (Gaşiye Suresi, 21-26) Deccalin Kurduğu Tuzaklar da Allah’ın Kontrolündedir Şu gerçek hiçbir zaman unutulmamalıdır: Bir buçuk asırdır insanları aldatan Darwinizm fitnesinin kaynağı olan deccal, Allah’ın kontrolünde olan bir varlıktır. Deccaliyetin yani masonluğun fitnesi, samimi iman edenler hariç, neredeyse tüm insanları içine alabilecek büyüklükte bir fitnedir. Fakat masonların tuzağı ne kadar büyük olursa olsun, akılda tutulması gereken gerçek, kurulan tüm tuzaklara en güzel karşılığı verecek olanın Yüce Allah olduğudur. Allah, insanları denemek, salih Müslümanları ortaya çıkarmak, onları eğitmek ve daha pek çok hikmet gereğince, şeytanın yeryüzündeki faaliyetlerini ve dolayısıyla deccaliyeti de kader içinde var etmiştir ve deccaliyet mutlak mağlup olacak şekilde yaratılmıştır. Dolayısıyla inkar edenlerin tuzakları, Allah’ın izni ile, hiçbir zaman başarıya ulaşamayacaktır. Allah, bir ayetinde bu sırrı şöyle haber vermektedir: Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah Katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır. (İbrahim Suresi, 46) Deccaliyetin Ölümünü Dünya Çapındaki Anket Sonuçları da Müjdeliyor Dünya çapındaki bu büyük fikri aydınlanmanın en önemli göstergelerinden biri çeşitli medya kuruluşları ve internet siteleri tarafından yapılan anketlerdir. Örneğin; Associated Press Ajansı ve NBC’nin yaptığı ulusal anketin sonuçlarına göre, Amerikalıların %86’sı artık yaratılış gerçeğinin de okullarda okutulmasını istemektedir. Almanya’nın Süddeutsche Zeitung gazetesi internet sitesinde 8 Temmuz 2007 tarihinde yapılan anketin sonucuna göre, evrimi reddedenlerin oranı %87’dir. Almanya Die Welt gazetesi internet sitesinin 17 Nisan 2008 tarihli anketine göre, bu oran %86’dır. İsviçre’nin Blick gazetesi internet sitesinin yaptığı 4 Mayıs 2007 tarihinde yaptığı ankete göre, yaratılış gerçeğine inananların oranı %85’dir. Fransa Science Actualités gazetesi internet sitesinin 16 Şubat 2007 tarihli anketine göre evrime inanmayanlar %92’dir. 2 Şubat 2009 tarihli Guardian gazetesinin haberine göre, İngiltere’de yapılan bir anket, İngilizlerin yalnızca %25’inin Darwin’in evrim teorisine inandıklarını göstermektedir. Yine, Fransız Nouvel Observateur ve Science et Avenir ortak internet sitesinde 06.07.2009 tarihinde yayınlanan bir habere göre, Fransız okullarında, evrim teorisine inanan öğrencilerin sayısında bir hayli düşüş olduğu saptanmış ve söz konusu yayın bu durumu Yaratılış Atlası‘nın Fransa’daki muhteşem etkisine bağlamıştır. Darwinist profesörler, Darwinizm’in aldığı bu büyük yarayı oldukça “ciddi”, “üzücü”, Darwinizm adına “utanç verici” olarak nitelendirmişlerdir. İsveçli embriyolog Soren Lovtrup, Darwinizm aldatmacasının bugün geldiği durum ile ilgili olarak şu yorumu yapmaktadır: “Sanırım hiç kimse bilimin tüm alanlarının sahte bir teoriye bağımlı olmasının büyük bir yanlış olduğunu inkar etmeyecektir. Ama biyolojide gerçekleşmiş olan durum budur: Uzun zamandır insanlar evrim problemlerini “Darwin” sözlüğüne özgü bir şekilde tartışmaktadırlar - ‘adaptasyon’, ‘seleksiyon baskısı’, ‘doğal seleksiyon’ vs - bunu yaparak doğal olayların açıklamasına katkıda bulunacaklarına inanmaktadırlar. Ama bunu başaramamaktadırlar... İnanıyorum ki bir gün Darwin miti bilim tarihinin en büyük aldatmacası olarak yerini alacaktır.”
Devamını okuyun...>>